Endülüs denince akla ilk gelen flamenkodur, şüphesiz. Flamenkosuz bir Endülüs gezisi yarım kalmış sayılır. Onun için size biraz Endülüs’te flamenkodan söz edeyim. Aslında Flamenko konusunda çok söz söyleyecek durumda değilim çünkü bizler, Seyyal Taner’in sonu yokmuş gibi gür saçlarını kendi etrafında çevirip çevirip sonra aniden durup yan yan bize bakarken ayaklarını rap rap yere vurmasını Flamenko olarak kabul etmiş bir nesilden geliyoruz. Ancak 1990’larda dünyaya açıldık da, gösteriler Türkiye’ye geldi, biz yurt dışına çıktık, filmler, videolar piyasada dolanmaya başladı ve biz diğer şeyler yanında Flamenko hakkında da bir şeyler gördük, öğrendik. Hazır kaynağına da gitmişken bu öğrendiklerimi paylaşayım istedim.

Önce video ile tanışmak isterseniz.

 

Dans, ritm, müziğin birleşimiyle acıları, sevinçleri içinde duyarak hayatın tutkusuyla ifade etmenin bir yolu olan flamenko hep çingenelere atfedilen bir sanat. Ama nereden, nasıl çıktığı belirsiz. En çok benimsenen görüşe göre, flamenko Müslüman Mağribilerden kaynaklanmış, hatta bir rivayete göre flamenko kelimesi ‘kovulmuş köylü’ anlamındaki fellah-mengu’den gelmekteymiş. Flamenko, İspanya’daki mağribi kültürünün Yahudi, Hristiyan ve çingene kültürleriyle harmanlanmasıyla ortaya çıkan bir sanat. Sonuçta Flamenko bir Endülüs kültürü… Bunun nedenleri de Endülüs’ün coğrafi yeri, kültür bileşimlerine açık oluşu, İslam kültürünün diğer başka medeniyetlerle karışması ve her kültürün bir iz bırakması gibi etkenlere bağlanıyor. Bununla kalınmıyor tabii, her kültür kendini mümkün olduğunca eskiye bağlamaya çalışır ya, utanmasa Endülüslüler de paleotikte bile atalarının av sonrası şölenlerde flamenko yaptıklarını iddia edecekler neredeyse; MÖ 2. yüzyıldaki bir anforanın üzerinde Flamenko dansçılarına benzer kıyafetler içinde flamenko dansı hareketlerine benzer figürler yapan kadın resmi bulunmuşmuş, o nedenle flamenko o zamanlarda bile yapılıyormuş… Olayı bu kadar geniş tutarsak bizim de Seyyal Taner’i flamenkocu saymamızda bir beis yok o zaman, onunda fırfırlı etekleri vardı, o da saçına gül takardı, o da kollarını başı üstüne tutup bir o yana bir bu yana salınırdı…

Flamenkonun aşk, nefret, tutku, acıyı seslerle, danslarla karşıdakine hissettiren, insanı içine çeken, o tutkunun yakıcılığını sizin de duyumsamanızı sağlayan bir yanı var. Flamenko zaman içinde yoğrulmuş, gelişmiş ancak bu konudaki ilk yazılı belge 1774’teki Jose Cadalso’nun Las Cartas Marruecas’ı. Flamenko cante (şarkı), toque (gitar çalma), baile (dans), Jaleo (vokaller), palmas (alkış) ve pitos (parmak şaklatma) unsurlarından oluşuyor. Öne çıkan unsur dans tabii…

Bailora’lar (kadın dansçı) flamenkonun odak noktası; arı kuşunun kanat çırpışından daha hızlı ayak hareketleri, İspanya’nın simgesi durumuna gelmiş puantiyeli, fırfırlı etekleri, kastanyetleri ve tutkulu dansları, flamenkonun en can alıcı yanı. Bu konuda Eva Yerbabuena, Sara Baras, Juana Amaya kendilerine özgü dans teknikleriyle öne çıkan isimler. Bailor’lar (erkek dansçılar) ise daha arka planda kalıyor; ama onların da sert, vakur dansları etkileyici, özellikle Jose Greco, Antonio Canales gibi dansçılar flamenkonun aranan yıldızları arasına girebilmiş. Flamenko dansında temel hareketler esas alınıyorsa da sanatçının doğaçlamaları ile zenginleştirilebiliyor. Flamenko gösterilerinde gitar çalan, alkış tutan ve kadın-erkek dansçılar olmak üzere en az dört kişi bulunuyor. Şarkıcı yoksa vokal, gitar çalan ve alkış tutan tarafından sağlanıyor. Bize aynı gelebilir ama alegrias’tan tangos’a kadar şarkıların bir sürü çeşidi var. Tabii danstı, şarkıydı diyoruz ama Flamenko asıl ritm işi… Gitarla desteklenen ritm ve harmoni de alkışlarla, ayak vurmalarla, el şaklatmalarla ve tabii kastanyetlerle destekleniyor. Hatta kastanyet sololarıyla ünlenen sanatçılar bile var; Lucero Tena gibi… Gitar bu noktada elbette çok önemli. Flamenko gitarı 19 yüzyılda klasik gitardan türetilmiş, bu alanda en bilinen virtüöz de Paco de Luna.

Flamenko gösterilerinin yapıldığı yerlere ‘Tablao’ deniliyor. Endülüs’te bir çok Tablao var, ben de bir ikisine gidebildim. Buralarda nadiren doğaçlama gösteriler yapılıyor, bunun için Duende (sihirli ruh) gerekiyormuş. Ben şimdi gezim boyunca gittiğim ilgili mekanları da esas alarak sizi kısa bir Flamenko turuna çıkarayım.

Cordoba

Hem kaldığım sürenin kısalığı hem de olaya henüz vakıf olamamaktan dolayı Cordoba’da flamenko ile fazla deneyimim olmadı. Bu biraz da, Endülüs’ün diğer şehirlerindeki ‘hangi kapıyı çalsam karşımda flamenko’ durumunun Cordoba’da olmaması ile ilgili. Diğer yerlerde meydanlarda, sokaklarda flamenko ile ilgili heykellere, müzelerde, casalarda resimlere sık rastlıyorsunuz ama Cordoba öyle değil… Şehrin flamenko ile ilgili en önemli ziyaret yeri (Cordoba Gezi Rehberi yazımızda anlattığımız) Posada del Potro. Flamenko şarkıcısı Antonio Fernandez Fosforito anısına düzenlenmiş bu açık hava Flamenko Müzesi’nde, konuyla ilgili bir çok görsel var.

Flamenko gösterisi izlemek isterseniz, gidebileceğiniz bazı yerler var. Gösteriler genelde 1-1,5 saat sürüyor ve fiyatlar genelde gösteri ve bir kadeh içki üzerinden hesaplanıyor, bazı yerlerin tapas menüleri de var. Tablao El Cardenal’da 23 euroya, Carmen Gastroflamenco’da 25 euroya, Arte y Sabores de Cordoba’da 30 euroya bir kadeh içkiyle beraber flamenko gösterisi izleyebiliyorsunuz. Plaza de la Corredera’daki Meson La Buleria’da sadece gösteri 12 euroya seyredilebilir. Patio de la Juderia’da ise flamenko gösterisi ücretsiz, yediğiniz yemeğin fiyatına gösteri de dahil. İşin açığı, Endülüs’teki en iyi tablaolari listesinde, Cordoba’dakiler kendilerine pek yer bulamamışlar ama Carmen Gastroflamenco’nın beterliği hepsini bastırmış eleştirilerde. Hoş, kendilerine sorsanız, dünyaca ünlü flamenko sanatçılarının kendi sahnelerinde boy gösterdiğini iddia etmekteler. Arte y Sabores de Cordoba, Yahudi Mahallesinde küçük bir salon, bir 16. yüzyıl malikanesinde yer alan Tablao El Cardenal ise Mezquita’nın hemen yakınında, Calle Buen Pastor’de; bunca laftan sonra Carmen Gastroflamenco’ya hiç değinmiyorum bile…

Granada

Granada, flamenko kültürünün doğduğu yerlerden biri olarak kabul ediliyor. Cordoba’nın aksine flamenko, şehrin her yerinde kendini gösteriyor; heykeller, resimler, ilanlar, reklamlar, dükkanlar… Özellikle çingene mahallesi olarak bilinen Sacromonte mutlaka uğranılması gereken bir yer. Sacromonte’deki mağaralar özellikle 16. ve 18. yüzyılda yerleşim alanı olarak kullanılmış ve Darro Nehri’nin vadisindeki alanın ilk sakinleri de o dönemde toplum dışına itilen Mağribiler ve çingenelermiş. Ancak daha sonraları bu kültüre çingeneler daha çok sahip çıkmış. Bu iki kültürün ortak meyvesi de flamenko olmuş. Mağaralardan dünyaca ünlü sanat gösterilerine uzanan bir kültür buralardan doğmuş. Bu konuda Sacromonte’deki Museo Cuevas mağaralardaki çingene yaşantısı göstermesi açısından ilginç bir yer, 11 mağara üzerinden çingenelerin hayatı ilgilenenlere aktarılıyor. Müzenin girişi 5 euro. Çoğu insan eliyle işlenmiş, mesken olarak kullanılan bu mağaraların en arka bölümü yatak odası, orta kısım yaşam salonu, en dış kısım mutfakmış. Salonda genelde bakır ve madeni eşyalar ile aile fotoğrafları yanında dini resimler asılırmış. Bazı mağaralar ise at, maymun gibi hayvanlar için ahır olarak kullanılmış. Seramik kaplar, metal eşyalar için ayrılan bölümler de mağaralarda canlandırılmış.

Granada’da zambra denen çingene eğlenceleri flamenkonun kaynağını oluşturuyormuş. Zambra, Arapça, şarkılı, müzikli, danslı eğlence anlamına gelen zamra kelimesinden türemiş. 1238-1492 arasındaki Nasrid döneminde zamra eğlenceleri çok yaygın ve önemliymiş, hatta Hristiyan dönemde bile bu gelenek sürdürülmüş. Daha sonra 19. yüzyılda kafelerde yapılan flamenko gösterilerine dönüşen bu eğlencenin popülerleşmesi sonucu, El Cojon lakaplı Antonio Torcuato Martin ilk büyük flamenko gösterisini şehrin daha aşağı bölümündeki demir atölyesinde düzenlemiş. Gösterinin başarısından sonra Amaya Kardeşler bu gösterileri düzenli hale getirmişler. Böylece flamenkonun kökeninde yatan zambralar, Mağribi eğlencelerinden çıkıp çingene evlilik töreni gibi eğlencelerindeki ritüellerden beslenerek Granada’da flamenko ekolünün doğmasına yol açmış.

Öte yandan Endülüsya, flamenkonun kendilerine has bir sanat türü olduğunu savunuyor. Çünkü bunun bir çingene sanatı olduğunu kabul edersek, başka yerlerdeki, hatta İspanya’nın diğer bölgelerindeki çingenelerde böyle bir sanat yok. Haklılar; bizim dokuz sekizlikler ‘A be kaynana’ diyerek döktürürlerken flamenkonun ihtirasından falan pek eser taşımıyorlar mesela. Onun için flamenko daha çok Mağribi kültürüyle çingenelerinkinin kesişmesine bağlanıyor.

Flamenko dansının kendine has figürleri var. El çırpmalar eşliğinde yavaş yavaş başlayıp mimikler, jestlerle beslenen, müziğin ruhunu ayak tempoları ve alkışlarla bize ileten bir dans. İçinde öfke var, tutku var, meydan okuma var, sevgi ve şefkat var. Tempo arttıkça hareketler de hızlanıyor ve adeta bir trans haliyle dans devam ediyor.

Müzede flamenko yanında, tarih boyunca mağarada yaşam ile ilgili bir bölüm de var ve Türkiye’den de Göreme buraya örnek olarak alınmış. Hasankeyf’te tarih öncesinden beri kullanılan mağaralar neden buraya girememiş bilemedim. 

Cordoba ve Granada’daki flamenko sanatçılarıyla ilgili müze ve evleri gezdikten sonra Granada’da bir de flamenko gösterisine gideyim dedim ama sonuç pek iyi olmadı, en azından Sevilla’daki gösteri kadar başarılı olmadı. Tabii bunda gösteri sırasında beklenmeyen aksiliklerin de payı oldu. Granada yazısında Engizisyon Müzesi’nden bahsetmiştim; gideyim gitmeyeyim diye düşünürken akşamları orada flamenko gösterisi olduğunu görünce hem müzeyi görür hem de gösteriyi izlerim dedim ama zamanını yanlış alınca oradaki gösteriyi kaçırdım. E, son akşam, yeni bir plan yapmak güç; Müzedekiler, kendilerinin bağlı olduğu kampanyanın başka bir bir adreste de gösterisi olduğunu söylediklerinde, bende bari onu kaçırmayayım diye önerilen Los Olvidados’a gittim. Zaten bu kampanyanın reklamını da her yerde gördüğüm için içim rahattı. Burası El Hamra’ya yürüyüş yolunun başladığı Paseo de los Tristes üzerinde bir yer. Neyse gittim oturdum; salonda sabit sıralar ve yanlarda seyyar yüksek sandalyeler var. Sahne de (Sevilla’dakinin aksine) gayet sade, hani deneme tiyatro sahneleri olur ya, onun gibi minik, dekorsuz, hafif soğuk bir yer. Neyse gösteriler genelde gitar resitali, flamenko şarkılar, sonra bir kadın solo dans, bir erkek solo dans, kadın erkek birlikte dans şeklinde seyrediyor. Gösteri sırasında resim çekmek yasak, son 10 dakikada izin veriyorlar ve ona göre kareografilerinin bir özetini tekrarlıyorlar. Gösteri başladı, yavaş yavaş ortam ısınıyor; erkekler haşin ve mağrur, kadınlar cilveli ama vakur, eller çırpılıyor, ayaklar yere vuruluyor, kadın dansçılar ayak hareketlerini görebilmemiz için eteklerini hafifçe kaldırıyorlar, adeta topuklarıyla bir müzik sunuyorlar bize. Seyircilerde havaya giriyor, artık tüm kadınlar bir Carmen… Sahnede saçlar dağılıyor, saç tarakları, güller etrafa saçılıyor; ortamda hissedilen aşk, ihtiras, güç, gerilim derken… seyircilerden kendini Carmen rolüne fazlaca kaptırmış bir kadın, kendisi bir yandan sandalyesi öte yandan feryat figan yerlere yuvarlandı. Artık beceriksiz Carmenimiz alkış tutup yer tepiklerken sandalyesinin ayağı mı boşluğa geldi, yoksa kendi ayağı mı takıldı, neyse ne, bizimki yerle yeksan oldu. Tabii sahne durdu. Ne olduğu anlaşıldıktan ve Carmenimiz toparlandıktan sonra sahne kaldığı yerden devam etti ama artık ortada ne tutku kalmıştı ne de ihtiras… Herkeste bir sırıtıklık, zaptedilmeye çalışılan gülücükler, gösteriyi tamamladık.

Benim Granada’da flamenko maceram böyleydi ama Sevilla daha iyi geçti. Granada’da bir çok flamenko gösterisi yapan yer var. Size tavsiyem daha gösterişli sahnesi olan, kalabalık kadroya sahip yerleri seçin; bunlarda genelde içkili-yemekli gösteriler oluyor. Hatta bazıları ulaşımı bile üstleniyorlar. Eh haliyle biraz daha pahalı… Benim gittiğim 1 saatlik gösteri ki onun bir kısmı vodvil olarak geçti, 18 Euro’ydu.

Flamenko gösterisi yapan bazı yerleri ve sadece gösteri fiyatını vereyim. Sacromonte’de: Cueva La Rocio 25 euro, Venta el Gallo 26 euro, Cueva los Tarantos 24 euro, Zambra Museo Maria la Canastra 22 euro. Bunlardan Zabra Museo Maria la Canastera hariç diğerlerinin içki-yemek-otobüs ve Albaicin rehberli tur seçenekleri de var, fiyat değişiyor tabii. Albaicin’de Sala Albayzin 25 euro, Jardines de Zoraya 20 euro, El Templo del Flamenco 26 euro, Pena la Plateria 10 euro, Taller de Arte Vimaambi 15 euro, Le Chien Andalou 10-12 euro. Merkezde ise benim gittiği dışında La Alborea 20 euro, Eshavira Club 8-15 euro, La Sala 20 euro seçenekleri mevcut. Gösteriler 19.00-22.30 arasında muhtelif saatlerde başlıyor. Bu gösteriler hakkında turist danışma ofislerinden ayrıntılı bilgi alabilirsiniz.

Sıralamalarda Sacromonte’deki mağara-ev’lerin ön sıralarda olduğu görülüyor. Özellikle Rocio ailesine ait yer pek revaçta. Törenlere de ev sahipliği yapan mekan, ünlülerin de uğrak yeri olmuş. Torontos’lerın yeri de Granada’daki zambra geleneğini sürdüren yerlerdenmiş. Bunlar dışında Canastera Zambra ve La Alborea’da öne çıkan yerlerden.

Sevilla

Her ne kadar Granada’nın flamenkonun doğduğu yer olduğunu söylense de, flamenkonun başkentinin Sevilla olduğu yönünde ciddi iddialar bulunmakta. Sevilla’nın kendisi Flamenko dansı yapan bir kadın gibi; renkli, hareketli, vakur, tutkulu… Buna Sevilla Gezi Rehberi yazısında da değinmiştim. Triana, Sevilla’da flamenkonun hayat bulduğu bölgeymiş. Yakın zamana kadar tek bir köprüyle şehir merkezine bağlanan Triana, çingeneler de dahil toplumun kabul etmediği kişilerin yaşam alanı olmuş ve flamenko kültürü de burada oluşmuş. Bugünse Triana şehirle bütünleşmiş, müreffeh bir yer. Geçmişe saygı olarak flamenko sanatçılarının yaşadığı evler bugün bir plaketle belirtilmiş.

Sevilla’da da flamenko şehrin damarlarına işlemiş gibi, her noktada kendini gösteriyor. Heykeller, resimler, flamenko giyim ve eşyaları satan mağazalar şehrin her yanında; Burada Sevilla’da gittiğim gösteriye ve şehirdeki flamenko gösterisi yapan diğer yerlere değineceğim. Neyse, bu sefer isabetli bir karar vermişim. Guadalquivir Nehri kıyısında Isabel II Köprüsü’nün hemen yanındaki El Patio Sevillano’daki gösteriye gittim. Bir çok önemli flamenko sanatçısı burada sahne almış. Burası kalabalık kadrolu, değişen programlı, sahneli, kulisli eni konu geniş bir yer. Gösteri yavaş yavaş tavını aldı; önce gitar solosu, sonra bir şarkı, sonra dansçılar, çiftler halinde gösterilerini sundular, sonra toplu gösterilere geçildi, hatta bir ara 3 dakikalık özet bir Carmen gösterisi bile yapıldı, Carmen onunla bununla oynaştı ve sonunda bıçaklandı. Geleneksel flamenkonun tüm öğelerini ayrı ayrı izleyebildik; vokal yapanlar, gitar çalan, alkış çalan, parmak şaklatan… Şarkı söyleyen kadının tutkusu tüm salonu sardı; herkes pür dikkat gözlerimiz dans edenlere kilitlenmiş, sahnenin bir parçasıymışçasına izledik. Burada da son on dakika resim ve video çekilmesine izin veriliyor. Burada 1,5 saatlik gösteri bir içki ile birlikte 38 euro tutuyor, tapas menüsü tercih ederseniz fiyatlar artıyor.

Sevilla’da başka iyi yerler de var. Bunların başında Santa Cruz’daki Los Gallos geliyor; bir çok ünlü sanatçıya ev sahipliği yapan yerde gösteri bir kadeh içki dahil 35 euro tutuyor. El Arenal’deki Tablao El Arenal ise bir içki dahil 39 euro, tapas menülü seçenekleri de var. Macarena ile Regina arasında Carmona’daki El Palacio Andaluz bir içki dahil 43 euro, menülü seçenekleri var. Sevilla yazımda belirttiğim Museo del Baile Flamenko’da gösteri 22 euroya. Santa Cruz bölgesinde 15 yüzyıldan kalma bir malikanedeki La Casa del Flamenco’da gösteri 18 euro, yine Santa Cruz’daki Casa de la Memoria’da gösteri 18 euro, Tarihi merkeze yakın Tablao Alvarez Quintero’da gösteri 18 euro, Santa Cruz’daki Casa de la Guitarra’da gösteri 17 euro, Katedral yakınındaki El Callejon del Embrujo’da içki dahil gösteri 20 euro. Triana’daki yerler ise Orillas de Triana’da gösteri 20 euro, Esencia’da içki dahil 18 euro, Teatro Flamenko Triana’da gösteri 20 euro, Baraka Sala Flamenca’da içki dahil gösteri 20 euro.

Son Söz

Endülüs yazımıza Endülüs’te Raks ile başlamıştık, ilk mısrası ‘zil, şal ve gül’ü esas alarak Endülüs’ün üç ana şehrini gezdik. Bu şarkı aslında bir bailaora’ya yazılmış bir güzelleme. Flamenko dansının hareketleriyle akıp giden muhteşem bir şarkı. Flamenko ile Endülüs gezimiz sona eriyor. Her şehirde gezeceksiniz, eğleneceksiniz, yiyip içeceksiniz ama mutlaka bir de flamenko gösterisine gidin; Endülüs’ün ruhu orada yaşıyor.

 

 

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here