Malta, üç büyük, iki küçük adadan oluşan bir  takımada. En büyükleri Malta 237 km2, Gozo ise 68 km2’dir. Adanın tarihi, Neolotik döneme kadar uzanmakta. Ancak Malta asıl ününü 1530 yılında adaya gelen St.John emrindeki şövalyelerden almıştır. Önceleri amaçları birer iyi niyet elçisi olmakken, sonraları Hristiyan dininin askerleri haline gelmişler ve bir donanma kurmuşlar. Osmanlılar Avrupa’ya geçiş yolu üzerinde bulunan Malta’yı almak istemişler, ancak başarılı olamamışlar. Maltalılar hala bununla övünürler.  Daha sonra Fransız ve İngiliz egemenliğinde kalmışlar, 1964  yılında da bağımsızlıklarını kazanmışlar. İngilizlerden miras ise soldan akan trafik.

Ulaşım

Malta uçak biletimizi THY dan aldık. Malta tatili için çarşamba gidiş, pazar dönüş olmak üzere biletleri almıştık. Uçuş saatlerine göre çarşamba öğleden sonra orada olup, pazar akşam üzeri dönecektik. Yani neredeyse dolu dolu 4 gün vardı önümüzde. Ancak THY uçuş saatlerini değiştirdi ve uçak akşam 17.30  gibi hava alanına indi. Pazar günü de uçuş saatini 11.15’e çekince gezmek için bize tam 3 gün kaldı. İstanbul Malta uçuşu yaklaşık 2.5 saat sürüyor.

Malta’da toplu taşıma otobüslerle yapılıyor ve bu otobüslerle adanın her yerine ulaşabilirsiniz. www.publictransport.com.mt/sitesinden Malta’da ulaşımla ilgili her türlü bilgiyi bulabilirsiniz. X ile başlayan hatlar havaalanından şehirlere gidiyor. İsterseniz binince şoförden 1,5 euro ya iki saat geçerli bilet alabilirsiniz. Bu kış tarifesi, yazın 2 euro oluyor. Sürekli otobüs kullanacaksanız havaalanında da olan bilet satış  bürolarından ‘bus card’ı tercih edebilirsiniz. Bunlar da 21 euro’ya 7 gün geçerli limitsiz seyahat  ya da  15 euro’ya  12 biniş şeklinde.  Kartları aynı anda birden çok  kişi de kullanabiliyor. Biz ikişer kişi olarak 12 binişlik kartı tercih ettik. Havaalanından kartlarımızı  aldık. Ancak pasaport, valiz alma bilet vs derken saat başı olan ve bizi  Sliema’daki otelimize götürecek olan X2’yi kaçırdık, saat 19.00 otobüsünü beklemek zorunda kaldık. Küçük bir ada olmasına karşılık otobüslerin pek çok yere uğraması,  7 km’lik yolu  neredeyse bir saatte almamıza neden oldu, indikten sonra biraz da yürüyünce otele varmamız 21.00 i buldu.

Gezelim Görelim

Ertesi gün adanın başkenti Valetta’yı gezmek üzere çıktık. Hemen otelin önünden kalkan feribota binerek 10 dakikada Valetta’ya ulaştık. Otobüs seçeneği de olmasına rağmen adada seyahat keyfi olsun diye feribotu tercih ettik. Bus cardlar feribotta geçmiyor, ücreti 1.5 euro.

Dik yokuşlardan tırmanarak Valetta’nın merkezine çıktık. Valetta adanın başkenti, surların içinde kalan eski şehirde, gezilecek yerler genellikle Republica Street’in çevresinde yer alıyor. 

Valetta da görülecek yerlerin başında  St. John Katedrali geliyor. Barok tarzında oldukça yoğun süslemelerin yer aldığı katedralde ünlü ressam Caravaggio’nun resimleri bulunuyor. İç süslemeleri ile önemli olan katedralin giriş ücreti 10 euro, öğrenci 7.5 euro. 

Daha sonra alt ve üst Barracca Bahçeleri ile Şövalyeler Sarayı görülebilir. Ancak bu saray perşembe günleri kapalı olduğu için biz maalesef göremedik. Üst Barracca Bahçeleri’ne giderken hiçbir güvenlik önlemi olmadan, hükümet üyelerinin dışarıda toplu fotoğraf çektirmelerini görmek bizim hükümet üyelerini düşündürdü.

Öğleden sonra bir tatil kasabası olan Bugibba’ya gittik. Ancak hata yaptığımızı gidince anladık. Çünkü burası tamamen deniz turizmine yönelik bir şehirdi ve Mart ayında yapılacak hiçbir şey yoktu. Üstelik yürümeyi bile engelleyen kuvvetli bir rüzgar esiyordu. Hemen döndük.

İkinci gün adanın orta kısmında bulunan Mdina ve Rabat’ı ziyaret etmek için erkenden yola çıktık. Otelimizin otobüs duraklarına yakın olması bizim için büyük şans oldu. Silema’dan 202 numaralı otobüse binerek yaklaşık 45 dakikalık bir yolculuktan sonra Rabat’a ulaştık. Ancak biz yoldayken bastıran yağmur inince de durmadı ve bir güzel ıslandık. Hediyelik eşya satan mağazaya girdik ve fırsattan istifade hediyeliklerimizi de aldık. Yağmur dinince bir kale kapısından  surlarla çevrilmiş daracık sokaklı, sarı taşlardan yapılmış Arap mimarisini de andıran Mdina şehrine girdik. Bu şehirde katedrali ve restore edilmiş evlerde Malta’ya özgü cam ürünlerini satan yerleri gezebilirsiniz. Burası da her zaman rüzgarlı olan bir yer. Mdina ve Rabat bir parkla birbirinden ayrılan birleşmiş iki şehir. Mdina’dan çıkıp cumbalı, dar sokaklı, sarı  taşlardan yapılmış ancak Mdina’ya göre daha canlı bir yerleşim olan Rabat’ın sokaklarında dolaşmaya başladık.
Burada müzeyi ve yeraltı mezarlarını gezebilirsiniz. Biz aynı gün bir kıyı kasabası olan Marsaxlokk’a da gitmek istediğimiz için sadece yeraltı mezarını gezdik. Bilet ücreti 5 euro. Giderken ya da dönerken vaktiniz olursa yol üzerindeki Mosta şehrini de gezebilirsiniz.
Malta küçük bir ada olduğu için genellikle otobüsler büyük şehirlerden birbirine bağlanıyor. Yani Rabat’dan Marsaxlokk’a gitmek için Valetta’ya gidip ordan tekrar otobüse binmemiz gerekti. Valetta’dan Marsaxlokk’a 81 ve 85 numaralı otobüsler gidiyor. Yine yaklaşık 45 dakika süren bir yolculuktan sonra, bu küçük ve sevimli balıkçık kasabasına vardık. Buranın özelliği pazar günleri kurulan adanın neredeyse her şeyi bulabileceğiniz en büyük pazarı, deniz ürünleri sunan restoranları  ve denizin içinde insanın içini ısıtan rengarenk boyanmış kayıkları.  
Biz pazar günü gidemediğimiz için pazarını göremedik ancak, hem göze hem de damağa hitap eden deniz ürünlerinin tadına baktık ve çok memnun kaldık.
Dönerken adanın gece hayatının yaşandığı St. Julians’da inerek hem manzaranın hem de adanın keyfini çıkardık.
Adadaki son günümüzü rüzgarın dinmesi ve havanın biraz daha ısınması ile Gozo Adası’na ayırdık. Adaya varmak yaklaşık iki saat sürdüğü için sabah erken saatte otelden çıktık. 222 numaralı otobüs ile adaya giden feribotların kalktığı Cirkewwa Limanı‘na gittik. Yol yine 45 dakika sürdü. Oradan feribotla adaya geçtik. Feribot yolculuğu yaklaşık yarım saat sürüyor. Nedense Feribot ücretini dönüşte Goza’daki limanda feribota binmeden alıyorlar. Gidiş dönüş ücreti 4.65 euro. Malta’da aldığımız biletler adada geçmiyor, zamanın da sınırlı olması ve gruptakilerin  ‘hop on hop off ‘a hiç binmemiş olmaları adayı hop on hop off la gezmeye karar vermemize neden oldu. Düşük sezon ve 14 kişi olmamız pazarlık şansımızı artırdı ve normalde kişi başı 18 euro olan ücreti 8 euro’ya indirdik. 

Programımızı dönüş için saat 15.00’deki feribota binmek üzere yaptık. Yaklaşık 4.5 saatimiz vardı. Hop on hop off’la doğrudan belki de adanın en etkileyici yeri olan Azure Window’a gittik.

Rüzgarın olmaması bize küçük teknelerle Azure Window  ve dalgaların oluşturduğu eşsiz güzellikteki mercan kayalıklarından oluşan mağaraları görme şansını verdi. 

Yaklaşık 15 dakika süren bu tekne gezintisi 9 kişilik küçük motorlarla yapılıyor ve kişi başı 4 euro. Oradan adanın merkezi Victoria/Rabat’a geçtik (her ikisi kullanılıyor). Burada restore edilen kaleye çıkarak, adayı yüksekten görebilme imkanınız var. Victoria’nın adanın diğer şehirlerinden pek farkı yok.
 
Ertesi gün Türk Hava Yollarının 11.15 uçağıyla geri dönmek için otelden ayrıldık. Havaalanına gitmek  için  otelden kişi başı 4 euro’ya araç ayarladık ve 15 dakikada havaalanına vardık.
 
Malta’da neler yapamadık?
 
Zamanınız kalmadığı için Valetta Limanı’nın karşında yer alan, Üst Baracca Bahçeleri’nden de görülen üç şehirler olarak bilinen Vittoriosa, Cospıcua ve Senglea’yı gezemedik.
Temel Reis filminin çekildiği, film için kurulmuş ve daha sonra turistik ziyarete açılmış Popeye Village yi gezemedik.
Comino’daki mağaraları ve Blue Lagoon a gidemedik.

 

 

2 COMMENTS

  1. Esin hanımın üç günde yaptığı Malta Adası
    gezisini bu kadar ayrıntılı ve sürükleyici bir
    şekilde anlatmasına hayran kaldım.
    Kendimi bu geziye katılmış gibi hissettim.
    Bana bu duyguyu yaşatan başta Esin hanıma ve yazıyı bloğuna koyan Tülay hanıma çok teşekkür ediyorum.

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here