Ahi kişinin eli-kapısı-sofrası açık, gözü-beli-dili kapalı olmalıymış.

Kırşehir, İç Anadolu bölgesinin sakin, bozulmamış ve tarih kokan bir şehri. Neşet baba gibi mütevazı ve onurlu bir şehir. Ahilik felsefesinin ve geleneğinin doğduğu ve yaşatılmaya çalışıldığı şehir. Kentsel dönüşüm yeni başlamış, eski evler mahalleler bir uçtan yıkılıyor. Kısa süre sonra tek katlı bahçe içindeki evler tümüyle yok olup, çok katlı tek tip binalar şehre hakim olacak gibi görünüyor. Bu nedenle gitmeyi düşünürseniz çok gecikmeyin.
Meraklısına; Kırşehir’deki arkeolojik buluntular Hitit dönemine kadar uzanmaktaymış. Roma döneminde su şehri anlamına gelen Makissos ismi kullanılmış. Türklerin yerleşiminden sonra ise bozkırda olması nedeni ile kıraç şehir anlamında Kırşehir ismi verilmiş.1243 yılında yapılan Kösedağ savaşından sonra Moğollar Anadolu’da hakim olduklarında, özellikle Horasan Erenlerinin bu bölgede faaliyet gösterdiği ve Moğol istilasına karşı, Türklüğün Anadolu’ya yerleşmesinde etkili oldukları söyleniyor.
 
Ankara’dan hafta sonu sabah arabanıza atlayıp, dümdüz bir yolda Neşet Ertaş’ın bir CD sini dinleyerek, 3 saatte varabileceğiniz bir gezi rotası burası. Öğleden sonranızda, küçük bir esnaf lokantasında yemek yiyip, Selçuklular döneminden kalma eserleri gezip,  bozkırın tezenesi Neşet Ertaş’ın anıt mezarına uğrayıp, kaleden şehri panoramik  izleyip akşam evinize dönebilirsiniz. Ya da geceyi bir termal otelde geçirip ruhunuzu ve bedeninizi dinlendirmeniz mümkün. Şehrin içindeki termal otel, temiz ve ekonomik ama biraz eski. Bir de şehrin biraz yukarısında, küçük bir korunun yanında yeni yapılmış beş yıldızlı çok konforlu ve müthiş manzarası olan bir termal otel var. Otelde kalacaksanız, önce otelinize yerleşip sonra gezmeye başlayın.
 
Otelin önünde bir heykel sizi karşılıyor. Bu heykelde; ortada bir esnaf, bir yanında omzunda güvercin olan Hacı Bektaş-ı Veli, diğer yanında Ahi Evran bulunuyor. Ben bunun bir kuşak bağlama törenini sembolize ettiğini düşündüm.
 
Şehrin merkezine arabanızı park edip, yürüyerek keşfedebileceğiniz kadar küçük bir şehir burası. Bu yazıda; Anadolu Selçuklulardan kalma eserler ile 13. yüzyıla küçük bir tarih turu var.
 
Cacabey Gökbilim Medresesi

Kırşehir’deki gezilecek yerler arasındaki en sıra dışı mekan bu Medresenin içinde ve dışında, çok ilginç taş oyma motifleri, sembolleri görmek mümkün. 13. yüzyılda yapılmış bir medrese, cami, rasathaneden oluşan bir astronomi okulu.1240- 1301 yıllarında yaşamış olan Cacabey Kırşehir’e vali olarak atanmış. Burada 1272 de Cacabey Medresesi’ni yani dönemin astronomi okulunu kurmuş.

Medresenin giriş kapısı çok görkemli; iki renkli taş ile çizgili bir görünüm oluşturacak şekilde yapılmış.

Medresenin dış duvarının üç köşesinde sütun gibi görünen roket figürleri taş oyma ile yapılmış. Roketin ateşlenme ve fırlatılması sembolize edilmiş sanki.

Kapının etrafında taş oyma ile oluşturulmuş sarmal sütunlar bulunuyor. Bu sütunlardan sarkan küresel taş oymaların güneş ve ayı sembolize ettiği düşünülüyor.
Giriş kapısının üstünde, yanlarında ve türbenin içinde taşa oyularak oluşturulmuş kitabeler var. Bu kitabelerde; Kur’an ayetlerinden bölümler olduğu gibi, esnafın üzerinden vergi yükümlülüğünün kaldırıldığına ilişkin metinler de var.
Zikzaklı süslemeleri olan minarenin ise gözlem kulesi olarak kullanıldığı tahmin edilmekte. Mavi çiniler ile süslenmiş olduğundan, halk arasında “cıncıklı minare” deniliyormuş.
Medresenin içi büyük bir dikdörtgen avlu gibi. Karşınızda bir mihrap var, tam ortada mermer bir havuz/kuyu ve havuzun üstünde cam bir kubbe mevcut.

Cam kubbeden gelen ışık havuzun/kuyunun içinde aynalı parçalar ile yansıyor. Gece yıldızların hareketlerini izlemek için kullanılıyormuş muhtemelen. Dünyadaki ilk aynalı teleskop olduğu iddia ediliyor.

Yöreye özgü sarı kesme taş ile yapılmış medresenin iç ve dışında, pencere kenarları ve duvar köşelerindeki detaylarda  taş ve mermer oyma sanatının örneklerini görmek mümkün.

Lale Cami

İl merkezinde kesme taştan yapılmış bu caminin kitabesi bulunmadığı için yapım tarihi tam olarak bilinmiyormuş. Caminin mimari tarzı itibarı ile 13. yüzyılda darphane olarak yaptırılmış olacağı tahmin edilmekte imiş.

Melikgazi Kümbeti

Lale caminin yanından geçerek çıkılan küçük bir meydanın ortasında, uzay roketi görünümlü (ya da Türk çadırına benzeyen) bir kümbet sizi karşılıyor. Anadolu Selçuklu mimarisinin temel özelliklerini taşıyan bu kümbet, kare bir kaide üzerine sekizgen planlı olarak kesme taştan yapılmış. Üst kısmı külah şeklinde ve sekizgen yapıya üçgen semboller ile birleştirilmiş.
 
Mengücük oğullarından Müzafirüddin Behram Şah adına eşi tarafından 1240-50 yıllarında yaptırılmış.

Ahi Evran Türbesi

Türbeye yeni yapılmış duvarların yanından yürüyerek gidiyorsunuz. Bahçe kapısından girince büyük bir meydanın ortasında,  kesme taştan yapılmış. Ahi Evran Cami ve Türbesi görülüyor.

Beyaz mermerden yapılmış zarif bir kapıdan içeri girdiğinizde, kalem işi kemerleri ve tavan motifleri olan  ferah aydınlık bir iç avlu sizi karşılıyor.

Meraklısına; Ahi Evran (1171- 1264), asıl adı Mahmud Bin Ahmet Ebu’l Hakayık           Nasurid-din olup Horasan’ın Hoy kasabasında doğmuş. Horasan’da Pir Ahmet Yesevi ve Fahreddin Razi gibi alimlerin dergahında eğitim almış. Anadolu’ya gelen Horasan erenlerinden olan Pir Ahi Evran-ı Veli, 1206 yılında 35 yaşında iken  Kırşehir’e gelmiş.Burada Ahilik teşkilatını kurup, lideri ve piri olmuş. İlk mesleği debbağlık (dericilik) olan Ahi Evran, bayraktarlar, bağbanlar, başmakçılar, kılıççılar, çadırcılar, çanakçılar, dokumacılar, dülgerler, neccarlar, gemiciler, hallaçlar, iğneciler, kuyumcular, kürkçüler, şairler, tabipler, tüfengçiler gibi 32 mesleğin ustası ve piri olmuş.
Ahilik tüm bu meslekler için üretim standartları belirlemiş, meslek içi yükselme şartlarını ve esnafın birbiri ile ilişkisini belirleyen kurallar koymuş. Bu ekonomik sistem, Osmanlının sosyal, iktisadi ve siyasi yaşam tarzında belirleyici olmuş.Ahiliğin anayasası Fütüvvetnamelermiş ve Ahi kişinin; eli, kapısı, sofrası açık, gözü, beli, dili kapalı olmalıymış.
Kalehöyük

Taş merdivenleri tırmanarak çıktığınız höyükten şehri panoramik olarak seyretmeniz mümkün. Ancak çok bakımsız ve kirli bir ortam sizi karşılıyor.

Ağaçların altında yapılmış ahşap banklarda oturup etrafı seyredip ortamın bakımsızlığına takılmayın bence.

Yapılan araştırmalarda M.Ö. 3000 den günümüze, höyükte yerleşim olduğuna ilişkin bulgulara rastlanmış. Höyüğün üzerinde, Selçuklular zamanında 1230 yılında Alaaddin Camisi yapılmış. 1893 yılında tümüyle yıkılarak, Mutasarrıf Arif Bey tarafından yeniden yaptırılmış. 

Buraya kadar anlatılan eserler şehir merkezinde ve birbirine çok yakın olduğundan yürüyerek gezmek mümkündü, ama devamında anlatılanlar için araba ile gitmeniz gerekli.

ık Paşa Türbesi
Ankara- Kayseri yolunun kenarında bulunan türbeye, bakımlı bir bahçeden geçerek gidiliyor.
Türbe 1333 yılında Aşık Paşa’nın yeğeni Eratna veziri Ali Şah Ruhi tarafından yaptırılmış. Tamamen beyaz kesme mermerden yapılan türbenin özel bir mimari üslubunun tek örneği olduğu söyleniyor. Kırgız çadırına benzeyen kubbesi, yana kaydırılmış ince uzun taç kapısı ile Eratna beyliği dönemine has bir mimari tarzı yansıtmaktaymış.
Giriş kapısı, bu günkü tıp rozetini andıran bordür ile çevrelenmiş. Kapının üst kısmındaki niş, istiridye şeklinde oyulmuş ve bütün olarak çok zarif görünüyor.
Kırşehir’de dünyaya gelen Aşık Paşa (1272- 1333) Horasan erenlerinden Baba İlyas’ın torunu imiş. Hacı Bektaş-ı Veli’nin çağdaşı. Türkçe olarak yazdığı Garib-name, yaklaşık 12.000 beyitten oluşmaktaymış. Dini- tasavvufi bir eser olan Garib-name, halka tasavvufu öğretmek amacıyla yazılmış.

Neşet Ertaş Anıt Mezar
Kırşehir’e gelip de, Neşet Baba’nın mezarını ziyaret etmeden dönmek olmazdı.  Babası Muharrem Ertaş’ın  mezarının ayak ucunda, siyah mermerden mütevazı bir mezar taşı ve gülen yüzünün resmi ile karşılaşınca hüzün duymamak mümkün değil.
Kısa süre önce, Devlet Tiyatrolarında oynanan Neşe Dert Aşk oyununa gitmiştim. Oyunda geçen bir bölüm aklıma geldi burada;
Neşet Ertaş ilk gençlik dönemlerinde bir kıza aşık olmuş. Derin bir sevdaymış bu. Babası Muharrem Ertaş’ı gönderip kızı istetmiş. Kız tarafı “çalgıcıya kız vermeyiz” deyip geri göndermiş. Kısa süre sonra, kızı bir başkasına vermişler, ve düğüne davetlileri eğlendirmek için baba oğul Ertaş’ları çağırmışlar. Neşet Ertaş içi kan ağlayarak, ekmek parası için gidip çalmış. Ama bu acıyı hiç unutmamış.
Şimdi baba oğul yüksekten seyrediyorlar Kırşehir’i yaşamın sırrını çözmüş olarak…
 
İşte geldim işte gittim
Güz çiçeği gibi bittim
Yalan dünyada ne iş tuttum
Ömrüceğim geçti gitti
Halk Ozanı Muharrem Ertaş (mezar taşından) 

 

1 COMMENT

  1. Neriman Kardeş, ellerine yüreğine sağlık toprağımın kokusunu birkez daha aldım yazında. Orta Anadolu'nun bu bozkırı, böyle kalemi kuvvetli dostlara, birçok farklı yönleri için de kucağını açacak ve kimbilir daha neler hissettirecektir. Bakarsınız bir Mülkiye etkinliğini de Kırşehir'i içine alır şekilde yapar, epeyce tarihsel ve kültürel sürprizi sergileriz.

    Ahilik konusuna dikkat çektiğin için ayrıca teşekkür ederim. Ahilik konusu yeterince ve doğru aktarılamayan ve bugünün dünyasına modern versiyonu ile rehber olabilecek önemli bir kültür. Bir konferansta salt bu yönünü aktarmış ve kapitalist dünyanın yozlaştırdığı değerlerin Ahilikteki karşılıklarını konuşmuştuk.

    Bir dostun kaleminden yeniden Kırşehir'i okumak gerçekten güzeldi, belirttiğin gibi, bir gün içinde bu kültürleri soluyup Ankara'ya dönmek de hakikaten güzel bir fırsat.

    Teşekkürler yeniden

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here