Son dönemlerde kafamızdaki yaz tatili kavramı neredeyse Antalya ile özdeşleşmiş durumda. Elbette ki Türkiye’de tatil rotası olarak seçilen bir çok yer bulunmakta ancak Antalya’nın bunlar arasında çok ayrıcalıklı bir yeri var. Bunun en başta gelen nedenlerinden biri, çok büyük, kalabalık ve canlı bir metropol olmasına rağmen hala şehrin içinden denize girilebiliyor olması… Bunu Türkiye’de kaç şehirde yaşayabilirsiniz. Antalya’nın bu ayrıcalığı da bence, başka bir ayrıcalığından kaynaklanıyor; falezlerinden… Falezler, Antalya’ya doğanın bir lütfu.

Daha 1974’lerde, Antalya bir kasaba gibiyken, Antalya Festivali için Ali Kocatepe’nin bestelediği şarkının sözleri gibi; mavilikler yeşillikler Antalya’da hoş… Evet, Türkiye’de yeşilin her tonunun mavinin türlü berraklığına karıştığı bir sürü yer sayılabilir ama Antalya’da mavilikler yeşillikler başka bir hoş. Çünkü en derin yeşillerle pırıl pırıl mavilikler arasında groteks bir kolye gibi şehri saran falezler yeşili daha yeşil, maviliyi başka bir mavi yapmakta.

Aslında milyonlarca yıllık bir süreçte oluşan falezler, en basit anlamıyla bir erozyon işi. Dalga erozyonu ya da yamaç erozyonuyla kıvrılan bükülen kayalıklar sarıdan bakıra, yalçın, sert,  bir o kadar da çekici bir görüntü sağlamakta.

Şimdi falezler boyunca Antalya’da bir geziye çıkalım. Bu, deniz, güneş, dinlenme ve keyif gezisi olacak. 

Önce video ile gezmek isterseniz.

Antalya’da falezler Konyaaltı’nın hemen bitimindeki varyantla başlamakta ve kayalıkların tekrar denizle birleştiği Karpuzkaldıran’da bitmekte. Burası aslında Antalya’nın merkez ilçesi Muratpaşa sınırları içerisinde kalıyor. Kısaca bu geziyi özetlemek gerekirse, hırçın kayalıklar üzerinde uzanan yemyeşil parklar ve aralarda yapılan deniz molaları denebilir.

Konyaaltı’ndan Varyant’a çıkınca en önce durup bir manzaraya bakın! Konyaaltı, Kemer yolu, Beydağları size harika bir manzara sunmakta.

Falezlerin başladığı bu noktada mutlaka uğrayacağınız bir yer de Antalya Arkeoloji Müzesi. Tek kelimeyle muhteşem denecek bu müze, daha çok Antalya’nın Helenistik dönemine ait eserlere ev sahipliği yapıyor. Müzenin en gözde kahramanı da Herakles… Yurt dışına kaçırılmış parçasının da geri alınmasıyla bütünlüğe kavuşan Herakles Heykelinden tutun Herakles Lahitine kadar bir çok eser sizi beklemekte. Ama dediğimiz gibi, bu gezi Antalya’nın tarihine değil, bugününe bir yolculuk.

O zaman falezler boyunca yürüyelim. Konyaaltı Caddesi falezler boyunca şehir merkezine kadar bize eşlik edecek, burası Antalya’nın kordonu gibi bir yer. Cadde ile falez kıyısı arasında da uçsuz bucaksız parklar eşlik edecek bize. Önce Kuğulu Park çıkacak yolumuza; minik göletler, orman havasındaki ağaçlıklar arasında kafeler, lokantalar, oyun alanları yer almakta.

Sonra doğanın verdiğine insan elinin de değdiği Atatürk Parkı’na geleceğiz. Burada uzun saatler geçirebilirsiniz. Kıyı boyunca her falez kıvrımı size müthiş manzaralar sunacak. Yürüyüş yolları, gezi alanları, dinlenme yerleri boyunca ilerleyebilirsiniz ya da nargileciden yıldızlı lokantalara kadar uzanan bir seçkide istediğiniz yer de günün tadını çıkarabilirsiniz.

Atatürk Parkı sizi neredeyse şehrin merkezi denebilecek Kaleiçi’ne kadar getirecek. Gerçi parklar gerçekten şehrin merkezine kadar devam ediyor ama arada isimleri değişiyor ya da araya bazen bir meydan giriyor.

Atatürk Parkı’ndan çıkınca biraz ilerde Yavuz Özcan Parkı başlayacak. Burası Atatürk Parkına göre daha küçük ama çok renkli bir yer. İçinde anfi tiyatro, minik şelaleler, kaskatlı havuzlar bulunan Parkın en dikkat çekici yerlerinden biri de Antalya’yı ilk fetheden kişi olan Gıyasettin Keyhüsrev Anıtı. Ayrıca Selekler yönündeki köprüden aşağı inilebilen bir patika da mevcut; Kadın yarı denilen bu bölge, falezlerdeki bir kırılma sonucu denizin içeriye doğru girdiği bir alan, karşıda ise Kaleiçi’nin muhteşem manzarası.

Daha sonra daha çok askeri personel için düzenlenmiş Mehmetçik Parkı ve yanında da Recep Bilgin Parkı bulunmakta. Recep Bilgin Parkı’nın yanında bulunan seyirlik terasta eski şehrin kuş bakışı manzarasına doyum olmuyor. Ama bölgeyi daha yakından tanımak isterseniz Park yakınındaki panoramik asansörle Kaleiçi’nin kalbine inebilirsiniz.

Kaleiçi, falezlerin deniz seviyesine indiği, daha doğrusu etrafından dolanıp yukarıdan devam ettiği bir bölge, eski şehrin bulunduğu yer. Bu yazıda hiç aşağı inmeden yukarıdan yolumuza devam edeceğiz.

Antalya’nın kalbi  Kaleiçi’ni  Antalya Gezi Rehberi: Kaleiçi- Antalya’nın Başladığı Yer  yazımızla detaylı gezebilirsiniz. 

Tophane Parkı’na geldiğimizde Kaleiçi’nin dış surlarını göreceğiz. Karşıda Kral Attolos Heykeli şehri bekliyor olacak. Bu bölgedeki Cumhuriyet Meydanı’nda biraz soluklanacağız. Antalya’nın Taksim’i ya da Kızılay’ı sayılabilecek Cumhuriyet Meydanı’ndaki Hüseyin Gezer eseri olan Ulusal Yükseliş Heykeli, 1964’ten beri tüm görkemiyle Cumhuriyetin bir simgesi olarak durmakta.

Antalya’da falezlerden aşağı inebildiğiniz her yerde denize girebilirsiniz, deniz tertemiz… Tek sorun o denizden çıkabilmek. Kayalıklardan atladığınızda denize girme kısmı halloluyor ama denizden çıkmak baya bir mesele. Bunun için en azından bir merdiven bulunması gerekiyor. Falezlerin Konyaaltı Varyantından Kaleiçi’ne kadar olan kısımda düzenlenmiş bir kaya plajı yok ama tabii, deneme yanılma ile kullanılagelen yerler mevcut.

Kaleiçi’ne girmeden çevresinden dolaşırken Antalya’nın belki de en renkli, en hareketli yeri olan Işıklar Caddesinden geçip ve bu konuyu da başka yazılara havale edip Karaalioğlu Parkı’na geliyoruz. Cadde üzerinden girildiğinde iki aslan heykelinin bulunduğu ağaçlıklı bir yoldan Parkın içine giriliyor. Kıyıda da Atatürk’ün Evi bulunmakta. Kaleiçi’nden gelindiğinde ise Hıdırlık Kulesi’nden sonraki kısım park alanı…

Antalya’da park deyince ilk akla gelen yer burası. Falezlerin üzerinde neredeyse koyu bir orman. Ama bu orman içinde kafeler, çay bahçeleri var. Buranın en güzel yanı muhteşem Antalya manzarası; bu manzara karşısında insanın yaşadığı yerlerden kopup buralara yerleşmek istiyor doğrusu.

Ama Parkın gözden kaçırılmaması gereken başka değerleri de var. Bunlar arasında Mehmet Aksoy’un ‘İşçi ve Çocuğu’, Cavhar Göktaş’ın ‘Don Kişot’ ve Kuzgun Acar’ın Vali Haşim İşcan anısına yaptığı ‘El’ heykelleri.

En son Mehmet Aksoy’un ‘Nazım Hikmet Hapiste’ heykeli ile park adeta bir heykel galerisi görünümünü kazanmış. Burası şehrin tarihinde yer tutan bir alan olmakla beraber modern bir parka dönüşmesi 1930’larda olmuş.

Daha önceden mesire yeri olarak kullanılan parkta, o zamanlar, kaderin cilvesi olarak daha sonra Türk Ocağı olarak kullanılan Agia Pantaleimon Kilisesi, Rum mezarlığı, Leski Kahvehanesi, Attolos Klubü bulunmaktaymış. Şehrin içinde olup da muhteşem çitlembik ağaçlarının süslediği 140.000 m2’lik alanda 54 farklı kuş türüne ev sahipliği yapan bu park, bir yandan manzarasıyla sizi mest ederken bir yandan da şehrin tarihine ışık tutmakta.

Kıyı boyunca ilerledikçe şehrin yeni bölgelerine geçeceğiz, Lara Caddesi’nin başlangıç tarafında minik Haşim İşcan Parkı bizi karşılayacak. Daha sonra falezler boyunca uzun bir yeşil alan oluşturan parklar başlayacak. Bunların ilki, içinde ‘Özgür Köpek Oyun Parkı’ ve ‘Uçurtma Parkı’nı barındıran Falez II Parkı…

Lara Yolu’nun falez kıyısı ile arasında kalan alanda bulunan bu parklar daha sonra Aziz Sancar, Yalım, Erdal İnönü ve Mehmet Manavoğlu parklarıyla devam etmekte. Halka açık yürüyüş yolları, koşu patikaları, spor aletlerinin bulunduğu parklarda, şehrin önde gelen lokantalarından kafelerine kadar bir çok yer, şehir sakinlerini kendine çekmekte. Kafelerin özenle seçilmiş Denizyüzü, Dağyakası gibi adları da bir şair tarafından konmuş gibi güzel.

Erdal İnönü’nün anısına düzenlenen parkta, ünlü fizikçi bilim adamına özgü düzenleme çarpıcı. Erdal İnönü Parkı’nın peyzajı da çok etkileyici; birbirine geçmeli havuzları çevreleyen seramik tablolu duvarlar parkı sadece bir yeşil alan olmaktan çıkarmakta…

Falezler boyunca devam eden parklar; Muratpaşa Falez Parkı, Ziya Gökalp Kent Parkı, Muratpaşa Falez Parkı 1, Falez Parkı 1 olarak devam ediyor. Buralarda da piknik alanları, koşu ve bisiklet yolları mevcut. Parklarda Muratpaşa Belediye’sinin işlettiği kafeler hem hesaplı hem de doyurucu. Özellikle muhteşem manzaralar karşısında kahvaltı yaparak güne başlamak için ideal bir yer. Parklar Düden Şelalesi’nin denize döküldüğü yerdeki Düden Parkı ile şimdilik sona eriyor. Falezler bundan sonra yaklaşık 1 km mesafe daha devam etse de parklar (şimdilik) devam etmiyor. Tabii Düden Parkı, sırf harika manzarası için bile defalarca ziyaret edilecek bir yer ama bunun yanında kafeleri de soluklanmak için imkan sunmakta.

Parklar güzel ama Antalya’ya gelenin aklı denizdedir. Zaten yazımızın en başında Antalya’nın en önemli özelliğinin metropol kıvamında bir şehir olmasına rağmen hala şehir içinden denize girilebilmesi ve denizinin tertemiz olması demiştik. Yine eskilere dönersek Kaleiçi çevresinde bir çok plaj varmış. Mermerli, Kipronoz, Deliktaş, Yenidünya, Adalar, Hamitbey, Papaz Kayası, Sekiz gibi yerlerdeki plajlar, Antalyalıların kullanımındaymış. Hatta plaj kullanımının kadın-erkek olarak ayrıldığı dönemlerde, yaz çapkınlarının çabaları şehir öykülerine bile karışırmış. O günlerden bugüne kalan en önemli plajlar Mermerli ve Adalar… Aslında plaj deyince uzun kumluk sahiller akla geliyor, bunlarsa sarp kayalıklardan derin sulara atlanılan kaya plajları… Mermerli Kaya Plajı, Kaleiçi’nin hemen kıyısında bulunuyor, tam şehrin göbeğinden denize girmek oluyor yani. Onun biraz ötesinde ise Karaalioğlu Parkı’nın sınırlarında bulunan Adalar Kaya Plajı…

Kaya plajları genelde Kaleiçi’nden Düden Şelalesine giden yönde yer almakta. Yukarıda sayılanlar dışında bazı lokanta, kafe, otellerin de plajları bulunmakta. Ama bizim özellikle değineceğimiz plajlar Muratpaşa Belediyesi’nin işlettiği halka açık kayaplajları.

Bunlar kayalar üzerine kurulan ahşap platformlar üzerinde şezlong-şemsiye hizmeti veren, ayrıca yiyecek içecek servisi de bulunan plajlar.

Falez 2 Parkı’nın yanında bulunan mavi bayraklı Muratpaşa Erenkuş Pınarı Halk Plajı, 25 metre uzunluk, 20 metre genişliğe sahip bir kaya plajı.

Erdal İnönü Kent Parkı’ndan inilen mavi bayraklı Erdal İnönü Kent Parkı Plajı ise 18 metre uzunluğunda 7 metre genişliğinde.

Bu plajlar içinde asansörle inilip çıkılabilen tek kaya plajı olan mavi bayraklı İnciraltı Plajı ise Mehmet Manavoğlu Parkı içinde ve 25 metre genişliği ve uzunluğa sahip.

Daha sonra kıyı şeridi takip edildiğinde; 25 metre uzunluğa ve 7 metre genişliğe sahip Mobil ve 60 metre uzunluğa 30 metre genişliğe sahip mavi bayraklı Konserve Plajı gelmekte.

Daha ötede Ziya Gökalp Parkı içindeki Fener Plajı var. Bu kaya plajı henüz belediye tarafından düzenlenmiş ve servis sunulan bir yer değil, çevredekilerin gayretiyle oluşturulmuş bir plaj.

Muratpaşa Belediyesi tarafından işletilen bu kaya plajları, duş, tuvalet, soyunma kabinleri imkanları olan ve Muratpaşa Belediyesi ücret tarifesinin uygulandığı yerler. Giriş ve şezlong bu sezon için 10 lira… Her gün 08.00-20.00 saatleri arasında hizmet veriliyor. Sezon ise 15 Mayıs-30 Eylül olarak belirlenmiş.

Kaya plajlarında ve parklarda Belediye tarafından işletilen kafelerde kahvaltı dahil uygun fiyatlı ve çeşitli menü de cezbedici.

Antalya’nın en güzel zamanları olarak Mayıs-Haziran ve Eylül-Ekim denir. Denir de; o zaman Ocak-Şubat ‘Benim portakal çiçeği kokulu havalarımı görmezden mi geleceğiz’ demez mi? Ya da Temmuz-Ağustos ‘Güneşi en çok bu dönemde kemiğinizde hissedersiniz’ derse… Kasım-Aralık, ‘Kara kışa girmeye ne gerek, buyurun Antalya’ya gelin’ diye bir davet yollar elbette… Ve Nisan-Mayıs ’Doğanın uyanışı en güzel burada izlenir’ derse haksız mı sayılır…

O zaman bırakın sezonu, mevsimi; Ali Kocatepe’nin şarkısında dediği gibi Antalya’ya koşun… Kaya plajları olmazsa parkları olur; Antalya’nın her mevsim sunabileceği bir sürü güzellik var.

Yorumunuzu Buraya Yazabilirsiniz

Yorumunuzu Giiniz
Please enter your name here